Açıklama
Aydınlıklarını sevdiği kadar, karanlıklarını da sevmeli insan. Neden mi? Yola çıkma zamanı karanlıklar. Yok olduğu zamanlar, insanın karanlık zamanları. Kendini aradığı, kendinden hoşnut olmadığı, kendini değiştirmek istediği zamanlar, en koyu karanlıkları. En koyu karanlıklarda yola çıkar YOLCU. Başlarda ışık yoktur yolda ya da çok azdır, sızıntılarla rastgele ilerler. Ama kendini arama, kendini bulma yolunda kararlıysa eğer, yavaş yavaş onun yolları çıkar karşısına. Okuduğu bir kitap rehberi olur, arkadaşının söylediği bir söz. Belki bir kurs dikkatini çeker o aralar. Televizyonda izlediği bir program. Araştırmaya başlar, bilgilenmeye. Nasıl ilerleyeceği konusundaki bilgi, ışık olur yolunu aydınlatır. Artık o yol korkutmaz. Hele hele kendisi gibi başkalarının da, kendi yollarında ilerlediklerini gördüğünde ve onlarla mola yerlerinde, kavşaklarda bir araya gelip tecrübelerini, bilgilerini paylaşabildiğinde yol daha da ferahlar. Ve yolcu ilerler, daha sağlam adımlar atar artık. Yoldaki korkusu geçer. Merak başlar. Öğrendiği bilgileri deneyimlediğinde ve hayatındaki değişimleri gözlemlediğinde, mutluluktan uçar adımlarla daha hafif ilerler. Kalbi daha hafiftir. Duyguları coşar. Yoldaki çiçekleri fark eder, taşlar yerine. Çiçeklerin de olduğunu fark eder. Kendi ışığıdır artık fark ettiren. Rengârenk çiçeklere dokunur, dayanamaz koklar. Küçük küçük fidanlar da görür. Onlar, yarının ağaçları olacaklardır. Varoluşa inancı artmaya başlamıştır yolcunun. Kendine olan inancı da. O inanç, yolunda ilerlerken geçireceği dönüşümlerin yakıtı olacaktır. Dönüşümleri eminliğe doğru, eminliği şahitliğe doğru evirecektir yolcuyu. Ve bir kez şahit olmaya başladığında, aynı zamanda Yol’un da KENDİSİ olduğunu bilecektir YOLCU…
İncelemeler
Henüz inceleme yapılmadı.